top of page
Ara

Psikanalitik Terapi Nedir?

  • Yazarın fotoğrafı: Natali Palakoğlu
    Natali Palakoğlu
  • 11 Eki
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 17 Eki

Psikanalitik terapi, 19. yüzyılda Sigmund Freud tarafından geliştirilen psikanaliz kuramına dayanan bir psikoterapi yöntemidir. Psikanalitik ilkeleri temel alan bu yaklaşımın amacı; bireyin bilinçdışında yer alan duygu, düşünce ve çatışmaları bilinç düzeyine çıkararak içgörü kazanmasını sağlamaktır. Bu sayede kişi, tekrarlayan ve işlevsiz davranış kalıplarından uzaklaşabilir; daha dengeli, uyumlu ve sağlıklı bir ruhsal yapıya kavuşabilir.

Psikanalitik kuram, zihni üç katmanlı bir yapı olarak ele alır: bilinç, ön bilinç ve bilinçdışı. Kişinin yaşadığı ruhsal sorunların ve semptomların kaynağını çoğunlukla bilinçdışında yer alan çatışmalar ve bastırılmış duygular olarak görür.


Terapötik Süreç ve Yöntem


Psikanalitik terapi sürecinde terapist; tarafsız, yargılamayan, yönlendirmeyen, beklentisiz ve arzusuz bir tutum benimser. Bu nötr yaklaşım, danışanın iç dünyasını sansürlemeden ifade edebilmesini kolaylaştırır. Terapide kullanılan temel teknikler arasında serbest çağrışım, rüya analizi ve yorumlama yer alır. Bu teknikler aracılığıyla, danışanın bilinçdışı dinamikleriyle çalışılır.

Terapide özellikle danışanın geçmiş deneyimleri, erken dönem ilişkileri ve bu ilişkilerin güncel yaşamdaki yansımaları üzerinde durulur. Terapötik ilişki, danışanın geçmişten taşıdığı duygu ve tutumların yeniden canlandığı bir alan haline gelir ve bu da aktarım çalışmasına olanak tanır. Psikanalitik kuramda aktarım; danışanın geçmişte önemli kişilerle (özellikle ebeveynlerle) kurduğu ilişkilerde yaşadığı duygu, düşünce ve beklentileri, terapiste yönlendirmesi anlamına gelir.


Psikanalitik Terapide Çerçevenin Önemi


Psikanalitik terapide “çerçeve”, terapötik sürecin yapı taşıdır. Çerçeve; seans süresi, sıklığı, ücretlendirme, gizlilik, iptal politikaları gibi terapiye dair sınırları kapsar. Bu yapı, terapi ortamının sabit ve öngörülebilir olmasını sağlayarak danışanın kendini güvende hissetmesine ve derin duygusal keşiflere yönelmesine olanak tanır. Aynı zamanda, terapistin profesyonel rolünü sürdürebilmesi ve danışanın beklentilerinin sağlıklı şekilde yönetilebilmesi, çerçeve sayesinde mümkün olur. Çerçevenin istikrarlı biçimde korunması, bilinçdışı süreçlerin ortaya çıkmasını ve analiz edilmesini de kolaylaştırır.


Psikanalitik Terapi ve Psikanaliz Arasındaki Farklar


Psikanalitik terapi ile psikanaliz arasındaki en temel fark; sürecin yoğunluğu ve yapısal çerçevesidir. Psikanalitik terapi; genellikle haftada bir veya iki kez yapılan, yüz yüze yürütülen bir süreçtir. Aylar ya da birkaç yıl sürebilir. Daha esnek ve kısa süreli bir yaklaşımdır.


Öte yandan psikanaliz, daha yoğun bir yöntem olup haftada en az üç seans olacak şekilde uygulanır. Danışan (analizan), seanslarda divana uzanır; analist ise danışanın görüş alanının dışında oturur. Bu düzen, danışanın iç dünyasını daha serbest şekilde ifade etmesine olanak tanır. Psikanaliz, yıllarca sürebilir ve yalnızca psikanalitik formasyon almış ya da almakta olan bir analist tarafından yürütülmelidir.


Psikanalitik Terapi ve Psikanaliz Neyi Hedefler?


Psikanalitik terapi ve psikanaliz sürecinde birey, kazandığı içgörü sayesinde bilinçdışının yönlendirici etkisinden uzaklaşmaya başlar. Artan farkındalıklarla birlikte yaşamını daha bilinçli bir şekilde yönlendirme kapasitesi gelişir. Başka bir deyişle, danışan ya da analizanın hayat üzerindeki pasif konumu yerini daha aktif, özerk bir varoluşa bırakır; kişi kendi yaşamının öznesi haline gelir.

Daha önce, yaşadığı olayları yalnızca dışsal koşullara ve kendisi dışındaki etkenlere bağlama eğiliminde olan birey; içgörü kazandıkça bu olayların içsel nedenlerini de fark etmeye başlar. Yaşantılarının sorumluluğunu üstlenir; yalnızca dış dünyayı değil, kendi tutumunu da analiz eder. Bu farkındalık; kişinin kendi içsel gücünü ve potansiyelini daha iyi tanımasını sağlar.

Bu sürecin bir diğer önemli çıktısı da bireyin hayalleri ile gerçekliği arasındaki farkı daha net bir şekilde görebilmesidir. Danışan, bu ikisini birbirine bağlarken geçmişte başvurduğu bahanelerden veya savunmalardan sıyrılabilir. Böylece, kendi kapasitesini daha doğru değerlendirir ve yaşamının sorumluluğunu alma gücünü keşfeder. Bu ise bireyin içsel olarak özgürleşmesine ve daha otantik bir yaşam sürmesine olanak tanır.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page